Sinemada sansür nasıl işliyor

Bakur filminin başına gelenler, Türkiye’de festivaller yoluyla uygulanan sansürü gündeme getirse de tartışma derinleşmedi… Derinleştirelim

KÜLTİGİN K. AKBULUT

17.05.2015

 
34'üncü İstanbul Film Festivali'nde gösterimi planlanan Bakur (Kuzey)[1] filminin gösteriminin iptal edilmesiyle başlayan süreç bir süredir alttan alta konuşulan, ancak net olarak karşımıza çıkmayan bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bakur filminin kayıt-tescil belgesi olmadığı gerekçesiyle programdan kaldırılması ve ardından yaşanan sansür tartışmaları ve protestolar, sadece sinema gündemimizin değil, ülke gündeminin de ana konularından biri haline geldi.
Festivaller yoluyla uygulanan sansür, geçen seneki Antalya Film Festivali vesilesiyle yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı. Her ne kadar Antalya Film Festivali sırasında yaşanan tartışma, festival komitesinin sansürü "kraldan çok kralcı" biçimde uygulamasıyla ortaya çıktığı anlaşılınca farklı bir noktaya kaysa da, hükümetin festivaller vasıtasıyla sinemaya uyguladığı baskı önemli bir tartışma alanı oldu.

Yakın zamanda FilmMor'daki bir film gösterimine yapılan polis baskını[2] ise, mekanın gösterim yapma iznine dair bir vaka olarak değerlendirilse de, işin gerektiğinde ‘’polislik’’ olabileceğini de ortaya çıkarıyor.

İstanbul Film Festivali’ndeki tartışmalara gelirsek… Bakur festival programına alındı. Festivalde yerli filmlerin gösterimi ikinci haftadan itibaren yapılıyor, Bakur filmi de 12 Nisan Pazar günü gösterilecekti. Ancak festivalin yaptığı açıklamaya göre, Cuma günü Kültür ve Turizm Bakanlığı kayıt tescil belgesini "hatırlattı". Festival tarafından Bakur filminin kayıt-tescil belgesi olmadığı için gösteriminin yapılamayacağı açıklandı ve sansür tartışması başladı.[3] Sinemacılar bir araya geldi ve kayıt-tescil belgesinin bir sansür mekanizması olduğu fikrinde birleşip protestoya karar verdiler. [4]

Festivallerde gösterilen yerli yapım filmlere istenen kayıt-tescil belgesi, aslında 2005 yılında çıkan bir yönetmelik çerçevesinde talep ediliyor, ancak yıllardır fiilen bu kurala uyulmuyordu. 9 Ocak 2014’te Bakanlığın festivallere bu yönetmeliği hatırlatan bir bilgilendirme yapması birkaç küçük tartışma dışında fitili ateşlemedi. Malatya Film Festivali dışındaki festivaller, yerli yapımlardan kayıt tescil belgesi sormamaya devam ettiler.

Peki Bakanlığın aklına karpuz kabuğunu kim düşürdü? Twitter üzerinden Bakur'un gösterimine dair birkaç kişi festivale dair olumsuz şeyler yazmıştı, ancak asıl olay 10 Nisan Cuma günü Vahdet gazetesinin haberiyle başladı. "PKK'yı Yönetecek" başlıklı sürmanşetten verilen haberde direkt olarak Ertuğrul Mavioğlu, İstanbul Film Festivali ve Bakur filmi hedef alınıyordu.[5] Aynı günlerde Ağrı'da yaşananlar filme olan dikkati artırdı.[6]

Bütün bu tartışmalar İstanbul Film Festivali ve Bakur filminin yörüngesinden çıktı ve Türkiye'de yapılan tüm film festivallerinin ve sinemacıların derdi haline geldi. İstanbul Film Festivali'ndeki tartışmaların alevi sönmemişken Ankara Film Festivali de kayıt-tescil belgesi istemek zorunda olduğunu ancak bu şartlarda belgesel ve kısa film alanında yapılacak bir yarışmanın adil olmayacağını söyleyerek yarışmaları iptal etti.[7] Uçan Süpürge Film Festivali jürisi "hâlâ bu ülkede film yapmaya devam ettikleri için" bütün filmleri birinci ilan edip jürilik görevinden çekildi.[8] Ankara Engelsiz Filmler Festivalinden de birçok film çekildi.[9] Yönetmenlerin birçoğu kayıt-tescil belgesini zorunlu tutan festivallere katılmama kararı aldı.[10] Dolayısıyla bundan sonraki festivallerde de bu tartışma devam edecek.

Yönetmelik Tartışmaları

Yaşanan süreci hukuksal/yönetsel bir bürokratik tartışma ve politik/ideolojik bir tartışma olarak ikiye ayırıp inceleyebiliriz. Ancak bu iki tartışma biçiminin birbirini besleyen tartışmalar olduğunu ve işin ucunun hep politik bir noktaya geldiğini en baştan vurgulamak gerek.

Önce yapılan tartışmaların ardındaki bürokratik mekanizmaya bakalım. Nedir bu kayıt-tescil tartışması?

Türkiye'de sinema filmlerine dair kanun 2004 yılında onaylanan 5224 sayılı "Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi, Sınıflandırılması ve Desteklenmesine Dair Kanun"dur. Bu kanunun üçüncü maddesindeki Değerlendirme ve Sınıflandırma bölümü "Ülke içinde üretilen veya ithal edilen sinema filmlerinin ticari dolaşıma ve gösterime sunulmadan önce, gösterim ve iletim biçimleri dikkate alınarak kayıt ve tescile de esas olacak şekilde kamu düzeni, genel ahlâk ile küçüklerin ve gençlerin ruh sağlığının korunması, insan onuruna uygunluk ve Anayasada öngörülen diğer ilkeler doğrultusunda denetlenmesi, değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasını," görev olarak belirliyor.

Türkiye'de bir film, ticari olarak iş yapacağı bir alana girmek istiyorsa kayıt tescil belgesi almak zorunda. Vizyona girmek, DVD'ye çıkmak, televizyon satışları bu kapsama girer. Festival gösterimi gibi ticari olmayan gösterimler için ise durum farklıdır. 1988 yılında İstanbul Film Festivali'nde yaşanan sansür ve ardından gelen protestolar sonrasında kayıt tescil belgesi zorunluluğu yabancı filmler için kalkmıştır.[11]  Ancak yerli yapımlar için festival gösterimlerindeki kayıt-tescil zorunluluğu yasal olarak vardır.

Festivaller ve kayıt-tescil belgesi arasındaki ilişki de 18 Şubat 2005 tarihli "Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" içinde geçmektedir.[12] Yönetmeliğin "Çeşitli Hükümler ve Müeyyideler" başlıklı dördüncü bölümünde "Sanatsal Etkinlikler Kapsamında Gösterilecek Filmler" alt başlığındaki 15'inci maddede şu ibare yer almaktadır.
 

"Başka herhangi bir ticari dolaşım veya gösterim konusu edilmeksizin ülke içinde düzenlenecek fuar, film festivali, şenlik ve benzeri sanatsal etkinliklerde halka gösterilmek veya yarışmalara katılmak üzere yurtdışından getirilen yabancı menşeli filmlerin gösteriminden doğan her türlü sorumluluk, bu etkinliklerin düzenleme komitelerine aittir."

Bu madde yabancı filmlerin festivallerde gösterilmesine belli bir serbesti sağlıyor. Yani yabancı filmlerin vizyonda gösterilmesi yasaklansa da festivallerde gösterilmesinin önünü açıyor. Yakın zamanda, sinemalarda gösterilmesine izin verilmeyen Lars von Trier'in Nemfomanyak filminin hemen İstanbul Film Festivali programına alınması festivallere sağlanan serbestliğin bir göstergesiydi.

Ancak aynı serbestlik yerli filmler için yok ve tartışmanın fitili de burada ateşleniyor. Maddenin devamında yerli filmler için şöyle bir ibare var:

"Ülke içinde üretilen filmler de kayıt ve tescil edilmiş olmak kaydıyla bu etkinliklere katılabilir."

Öncelikle kayıt ve tescil belgesi nedir, ona bakalım. Telif Hakları Genel Müdürlüğüne göre, kayıt-tescil:

"Sinema ve müzik eserlerinde filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcıları tarafından,
-Hak ihdas etmek amacı taşımaksızın,
-Sahip oldukları hakların ihlal edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması,
-Mali haklara ilişkin yararlanma yetkilerinin takip edilebilmesi amacıyla,
Sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlarının kayıt ve tesciline yönelik zorunlu bir işlemdir."

Ve bu kayıt-tescil işlemi de "5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunun 13'üncü maddesi" ve "Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmelik"e dayanmaktadır.[13] Temel olarak kayıt-tescil belgesi birçok sektörde örneği görülebilecek bir "iş yapabilme" belgesi. Hatta sanatçının haklarını güvence altına alma amacını güden bir belgedir.

Bürokrasi nasıl işler?

Peki, bu madde nasıl sorun yaratmaktadır? Önce bürokratik açıdan bakalım.

Yönetmelikteki ifadeye göre, ülke içinde üretilen tüm filmlerden kayıt-tescil belgesi isteniyor. Kayıt-tescil ücreti yerli sinema filmleri için 397 TL. Ancak kayıt-tescil başvurusu için bulundurulması gereken maddeler arasında üçüncü sırada vergi numarası beyanı da var. Bu, filminize kayıt-tescil belgesi almak için bir şirket üzerinden başvuru yapmanız gerektiğini belirten bir madde. Uzun metraj kurmaca filmler için çok büyük bir sorun oluşturmuyor. Çünkü uzun metraj filmlerin çoğu Bakanlık desteği aldıktan sonra şirket kurmak zorunda. Bunun yanında uzun metraj filmlerin çoğu profesyonel bir şekilde çekiliyor. Dolayısıyla yapımcıya dair bu tarz kayıt-tescil işlemleri halledilmiş oluyor.

Ancak madde, belgeseller ve kısa filmler için sorun teşkil ediyor. Diyelim ki sinema öğrencisisiniz ve okulunuzun olanaklarıyla 1 dakikalık kısa film çektiniz. Filminizin festivallerde gösterilmesi ve yarışabilmesi için filmi çeken yönetmenin ya da varsa yapımcının bir şirket kurup kayıt-tescil belgesi alması gerekiyor. Neredeyse sıfır bütçeyle çekilen birçok kısa film için bu tarz  bir maddi zorunluluk ağır bir yük.

Türkiye'de üretilen ve festivallerde gösterilen belgesellerin ve kısa filmlerin çoğu amatör bir şekilde, kısıtlı bütçelerle çekiliyor, bir endüstri yok, ki aslında Bakanlık da bunun farkında. Bakanlık sinema desteklerinde kısa filmler ve belgeseller amatör kategoride değerlendiriliyor. Eğer bir yönetmenseniz ve Bakanlık desteğine kısa film ve belgesel alanında başvurduysanız, ilk iki desteğinizde geri ödemesiz amatör kategoriye alınıyorsunuz. Yani şirket kurmanız, giderler için fatura ibraz etmeniz, mali müşavir raporu çıkarmanız gerekmiyor. Bakanlık, üçüncü destekten itibaren, ‘’bundan sonra profesyonelleş’’ diyor. Türkiye'deki sinema endüstrisinin boyutuna baktığımızda doğru bir tavır. Ancak Bakanlık festival gösterimleri için bu durumu görmeyip, kayıt-tescil belgesi zorunluluğu dayatıyor.

Yerli filmlerin ticari olmayan gösterimlerine dair şu an ortaya çıkmayan, ancak ileride hukuki olarak sorun çıkarabilecek diğer bir unsur da "ülke içinde düzenlenecek fuar, film festivali, şenlik ve benzeri sanatsal etkinliklerde halka gösterilmek" ibaresindeki muğlaklık. Diyelim ki amatör bir film çektiniz ve izlemek isteyenlere ücret almadan kamuya açık bir alanda göstermek istiyorsunuz. Bunun için bir kültür merkezinin salonuyla ya da bir kafeyle anlaştınız. "Benzeri sanatsal etkinlik" ibaresi kayıt-tescil belgesi olmayan filmin bu tarz amatör gösterimini dahi yasaklayabilir. Bakur filminin gösterimini İstanbul Film Festivali iptal ettikten sonra başka biri herhangi bir salonda göstermeye kalksa, aynı yasal muameleye maruz kalacaktı.[14]

Siyaset ve Sansür İlişkisi

Kayıt-tescil belgesinin sorun yaratan siyasi/ideolojik boyutuna gelirsek…

Bakur vesilesiyle yaşanan tartışmalarda sinemacıların en çok vurguladığı konulardan biri kayıt-tescil belgesinin bir sansür mekanizması olarak işlev görmesiydi. Bakanlık belgeyi verip vermemek üzerinden filmlerin gösterilmesinin önünü açıyor ya da kesiyor. Kayıt tescil belgesi almak için istenen belgelerden biri de sekizinci maddedeki "Sinema eserleri için değerlendirme ve sınıflandırma sonucunu gösterir belge" filmleri sansüre uğratan mekanizmanın başlangıcı. Bu belge filmlerin yaş sınıflandırılmasına sokulmasına ve Nemfomanyak örneğinde gördüğümüz üzere yasaklanmasına dahi yol açan belge.
Aslında Bakur filminin yönetmenlerinden Çayan Demirel daha önce Dersim katliamını anlatan 38 filmi için 2007 yılında kayıt-tescil belgesi almak üzere başvurmuş, ancak film "ticari dolaşıma ve gösterime uygun bulunmadığı" ifadesi ile reddedilmişti.[15] Dolayısıyla kayıt-tescil belgesinin nasıl bir sansür mekanizmasına dönüşebileceğini aynı yönetmenin önceki filmiyle de görmüştük. Bakur filmi de bize filmin politik duruşuna göre festivallere kayıt-tescil belgesi dayatarak bir sansür mekanizması oluşturulabileceğini göstermiş oldu.

Bu noktada son dönem Türkiye sinemasındaki belgesel olgusuna da dikkat çekmek gerek. Belgesel sinema son dönemde Türkiye'de azınlıkların, hikâyesi anlatılmayanların, toplumsal hafızanın sesi oldu. Ana akım medyada gösterilmeyen, gösterilmesine izin verilmeyen ya da en hafif deyimle gösterilmesi para etmeyen programlar belgesel sinema yoluyla kendilerine alan buldu. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ve İstanbul Film Festivali'nde yaşadığımız sansür tartışmalarının belgesel filmler üzerinden yürümesi bu açıdan manidar. Belgeselci ve Documentarist Festivali Direktörü Necati Sönmez bu süreci şöyle açıklıyor:
 

"Bir an için gözünüzde canlandırın: Belgeselin olmadığı bir Türkiye nasıl olurdu? Böyle bir ülkenin tarihinde Dersim katliamı diye bir şey yokmuş gibi olurdu. Diyarbakır Cezaevi Türkçe dil eğitimi veren tam teşekküllü bir dershane ismi olarak tarihe geçerdi. Maraş, Çorum, Lice şirin birer beldemiz olarak tanınırdı. Faili meçhuller bölücü birer iddiadan ibaret sayılır, Cumartesi Anneleri sabah şekerleri programındaki şakşakçı teyzelere dönüşebilirdi. Memlekette Kürt sorunu diye bir şeyin lafı bile olmaz, Kürtçe diye bir dili konuşmaya kimsenin ihtiyacı kalmazdı. Daha dün gibi hatırladığımız Gezi isyanı, -ne isyanı? darbe girişimi!- faiz lobisi ile Kabataş çetesinin ortaklığı ve paralel evrenden gelenlerin desteğiyle kotarılan bir Samanyolu TV ortak-prodüksiyonu olarak belleklere kazınırdı. Bir anda 301 maden işçisinin toprak altına gömülmesi ‘fıtrat’ diye kayda geçer, kan parası neyse ödenir, sonra dönüp işimize bakardık. Aynı cennet memlekette gerilla diye bir şey de olmaz, hayat ülkenin doğusunda vatanperver Rambolarla teröristlerin kozlarını paylaştığı sonu gelmez bir Amerikan filmi, batısında ise bir reklam filmi gibi akıp giderdi."[16]

Sinema Sektörü ve Bakanlık İlişkisi

Son olarak Bakanlık destekleri ile sinema endüstrimiz arasındaki güçlü ilişkiye de dikkat çekmek gerek. Yakın zamanda yayımlanacak Bakanlık desteklerine dair araştırmamda da görüleceği üzere Bakanlık Türkiye'deki birçok filmin en büyük finansörü durumunda. Yapımcılar ve yönetmenlerin çoğu, özellikle bağımsız yapımcılar Bakanlık desteğinin çıkıp çıkmamasına göre filmlerini çekiyor ya da çekemiyor. Festivallerin büyük çoğunluğu Bakanlık destekleriyle gerçekleşiyor. Bir film çekebilmek ve herhangi bir belge alabilmek için Bakanlığa müracaat ediyorsunuz. Bu da sinema sektörünün bu tarz konularda elini kolunu bağlayan bir durum. İstanbul Film Festivali sırasında yaşanan sansür nedeniyle meslek birlikleri bir araya gelip sansüre karşı olduklarını beyan etmelerine rağmen, yapılan protesto eylemine katılımın düşük olması ve basın açıklamasının birçok kişi tarafından yavan bulunmasının sebebini buralarda aramak gerekir. Bakanlık, sektörü finanse ettikçe kontrol etme hakkını da kendinde görüyor. Sansür tartışmalarında birçok kişinin söylediği gibi Bakur filmi tabii ki internette yayımlanabilir, Bakanlık buna karışamaz. Ancak mesele asla sadece filmi görüp görmemek değil, mesele Bakanlığın çeşitli mali ve hukuksal yollarla filmleri, festivalleri, vizyonu, sektörü ve izleyicileri yönlendirmeye çabası.

Her ne kadar olumsuz bir tablo ortaya çıksa da İstanbul Film Festivali direktörü Azize Tan'ın basın toplantısında belirttiği gibi yaşanan bu süreci başta kayıt-tescil zorunluluğu olmak üzere tüm sansür mekanizmalarının bitmesi için bir fırsat olarak görmek gerek. Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül'ün bir televizyon programında belirttiği üzere kayıt-tescil belgesine dair sorun çözülmeye çalışılıyor.[17] Ancak bu meselenin geçici çözümlerle değil bir yasayla halledilmesi gerektiğini vurgulamak gerek. Uzun yıllardır tartışılan, taslakları bekleyen "Yeni Sinema Yasası" üzerinden bu konuyu tekrar tartışacağız.
 
 

 

[1] Yönetmenler: Ertuğrul Mavioğlu ve Çayan Demirel
[2] http://www.bianet.org/bianet/sanat/163142-zabita-baskini-festivale-yonelik-degildi
[3] http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/04/150413_bakur_gosterim_mavioglu
[4] Tüm sürece dair ayrıntılı bilgi için: http://matakanfoca.com/istfilmfest15/
[5] http://www.gazetevahdet.com/vahdet-yazdi-bakanlik-engelledi-17624h.html
[6] http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/04/150413_bakur_gosterim_mavioglu
[7] http://t24.com.tr/haber/bakur-krizi-devam-ediyor-7-yonetmen-ankara-uluslarasi-film-festivalinden-filmlerini-cekti,293882
[8] http://festival.ucansupurge.org/TR,2831/ucan-supurge-jurisi-tum-filmleri-birinci-ilan-edip-ceki-.html
[9] http://www.engelsizfestival.com/tr/news/basina-ve-kamuoyuna/
[10] http://sansurekarsi.org/
[11] http://www.radikal.com.tr/hayat/festivallere_bakanlik_sansuru_geri_mi_geliyor-1171686
[12] http://teftis.kulturturizm.gov.tr/TR,14493/sinema-filmlerinin-degerlendirilmesi-ve-siniflandirilma-.html
[13] http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=405
[14] Yazıyı hazırladığım sırada Bakur'un gösteriminin İstanbul ve Diyarbakır'da sorunsuz bir şekilde gerçekleştirildiği haberi geldi. Ancak kamuya açık bir şekilde film gösterimi yapılacağının duyurusunu görmedim.
[15] SiyahBant kitabı, http://www.siyahbant.org/
[16] http://bianet.org/bianet/siyaset/163813-belgesel-korkusu-documentaphobia
[17] http://www.radikal.com.tr/hayat/bakanlik_sansur_maddesini_kaldiriyor_mu-1336762