Nakitsiz Toplum ve Her Şeyi Gören Göz
Truman Show mu demiştiniz? Kara göründü, evet, neredeyse Seaside Heaven’a varmak üzereyiz
06.12.2017
Geçen haftalarda bir hikâye duydum, konu hakkında daha önceden bir şey bilmediğimden, Avrupa’da yaşamama rağmen büyük bir şaşkınlık yaşadım. Bir arkadaş İsveç’e gitmişti, “bir restoranda,” dedi, “para geçmiyormuş.” Dalga geçiyor sandım, “Yok, gerçekten parayla iş yapmıyorlar,” diye cevap verdi. Ee? Neyle yapıyorlar? Arkadaşım dalga geçti. “Artık nakit kullanılmıyor, kullanılmayacak da. Apple ödeme cihazları, mobil cüzdan; hiçbir şey yoksa kredi kartı. Yani, en azından kredi kartı. Bunlar nakitsiz toplumlar, duymadın mı hiç? İsveç’te 2030’da hiçbir nakit akışı kalmayacak.”
Öyle görünüyor ki büyük bankalardan perakendecilere ve yeni girişimlere kadar birçok şirket nakitsiz ödeme yöntemlerini kullanmaya başlamış. McKinsey & Co.’nun ve Dünya Bankası Global Findex veri tabanının 2014 yılında toplanan verilerine göre dünyanın birçok yerinde hayat, özellikle iş hayatı nakitsiz ödemeyle işlemeye başlamış.
Seneler önce bir yeni gençlik kitabı okumuştum: Be Careful What You Wish For, yani Ne Dilediğine Dikkat Et. Bu sözün devamı İngilizce’de şöyle geliyor: For It May Come True, yani dikkat et, çünkü bir gün gerçek olabilir.
Okuduğum bu gençlik kitabında lisede ergenlik bunalımları içindeki bir kız, lisedeki gözde ve havalı kızlardan biri olabilmek için bir fırsat yakalar. Üç dilek hakkı vardır, dileğini veren cadı onu uyarır: Ne dilediğine dikkat et, çünkü bir gün gerçek olabilir. Kız bu sözü pek de anlamaz, çünkü zaten dileklerinin gerçekleşmesinden başka hiçbir şey istememektedir. İki dilek tutar: Okuldaki en güzel kız olmak ve basketbol kızlar takımındaki en iyi oyuncu olabilmek. Dilekleri kabul olur. Okuldaki diğer güzel kızların hepsinin başına tek tek bir şeyler gelmeye başlar. Aynı zamanda basketbol kızlar takımında herkes sakatlanır, kimse doğru düzgün oynayamaz. Okuldaki güzel kızların yüzleri yaralanmış ya da okuldan atılmışlardır, yani okuldaki en güzel kız olma sırası artık bizim kahramanımızdadır. Takımdaki herkes sakatlandığı için takıma çok kötü oynayan yeni oyuncular alınır, ve kahramanımız eskiden beri takımın yedek kulübesindeyken birdenbire star oyuncusu Fakat bu sefer, takım genel olarak çok kötüdür. Kahramanımız neyse ki şanslıdır, çünkü üçüncü dileğini tutmamıştır. Üçüncü dileğinde, her şeyin eskisi gibi olmasını ister.
Yani aslında diyeceğim şu: Biz nakitsiz toplum hayalini senelerdir başka bir yerden kuruyorduk; paranın elektronikleşmesi ve tamamen internet ağları üzerinden dolaşıma daha kayıtlı bir şekilde ve daha etkili devam etmesini değil, paranın tamamen ortadan kaldırılmasını bekliyorduk. Biz Pierre Clastres’ın komünist toplumlarını ya da hadi en olmadı Hâkim Bey adıyla tanınan Amerikalı anarşist yazar Peter Lamborn Wilson’un Geçici Otonom Bölgeleri’ni kurmak istiyorduk. Bu hayallerde parayla ilişkimiz en kötü güney İspanya’da Endülüs yakınlarındaki Marinaleda’dakine benzer şekilde yeniden biçimlenmeliydi. Lidyalılardan bugüne kadar her şeye rağmen ve her şeyin üzerinde var olmaya ısrarla devam eden paranın satın alım gücünden, bir başka toplumsal kontrol mekanizmasına ve takip cihazına dönüşeceği ise beklenmedik bir gelişmeydi, en azından benim gibi Silikon Vadisi’ni ve çok hızlı gelişip değişen teknolojiyi yavaş ve geriden takip edebilenler için.
Hâkim Bey, yani Peter Lamborn Wilson, otonom bireylerin izini her yerden silmeyi ve spiritüel açıdan doğayla ve çevreyle toptan bir bütünleşmeyi öngörüyordu ve bu mistik, okültist ve pek de gerçekçi olmayan yorumları nedeniyle eleştirildi. Hâkim Bey’in eleştirisini işin uzmanlarına bırakıyorum, fakat bir kavramı politik alana taşıması benim için çok önemli: İktidarın Her Şeyi Gören Göz’ü. Bu, Da Vinci Şifresi gibi filmlerde bol miktarda karşılaşacağınız bir sembolle ifade edilir ve üçgen içinde ışıklar yayan bir yuvarlak olarak gösterilir. Anlamı, Tanrı’nın herkesi gözlemesi ve korumasıdır. Bu işaret üzerinden Masonluktaki Horus’un Gözü ve Eski Mısır’daki Lucifer’in her şeyi gören gözü benzetmesi de yapılabilir pek tabii ki. Masonluktaki Horus’un gözü Antik Mısır tasvirlerine göre vicdanı temsil eder, ama benim anladığım anlamda, ya da Hâkim Bey’in bahsettiği iktidarın Her Şeyi Gören Göz’ü daha çok hiç uyumayan iktidarın herkesi, bizim de ineklere yaptığımız gibi damgalayarak sürekli takip altında tutmasına benziyor, yani aslında Horus’un Gözü, Yüzüklerin Efendisi’ndeki Sauron’un Gözü. Bu gözü akademik alanda en iyi tasvir edenlerden biri de, Jeremy Bentham’ın 1785 yılında tasarladığı hapishane modelinden esinlenerek modern-disiplin toplumlarını Panoptikon terimiyle anlatan Michel Foucault olur.
Yani, nakitsiz toplum her ne kadar ekoloji yanlısı ve suçla mücadele etmekte polisin ve halkın en büyük yardımcısı gibi görünse de, hepimiz Black Mirror’daki gibi etiketleniyoruz, her gün, daha da artarak.
Öncelikle, nakitsiz toplumun ne demek olduğunu açıklayayım, benim gibi “nakitsiz para akışı nasıl sağlanabiliyor ki?” diye soranlara. Nakit para yerine ödeme sistemleri kullanılıyor. Elektronik ödeme sistemleri arasında çoğumuzun kullandığı kredi kartları var, ama bu sistemin araçları sadece kredi kartlarıyla sınırlı değil. Apple ödeme, mobil cüzdan, NFC ödemeleri ya da kredi kartı gibi çalışan elektronik akıllı-telefon ödemeleri bulunan bu nakitsiz ödeme sistemleri giderek gelişiyor.
Nakitsiz toplum üzerine araştırma yaparken bir yazıya rastladım ve Panoptikon’un ya da Her Şeyi Gören Göz’ün hepimizi takibe almak için yeni çıkardığı bir diğer araç olan nakitsiz ve internet üzerinden alışverişin kendisini nasıl da çok özellikli ve ilerici pazarlayarak insanları ikna ettiğini gördüm. Yazının ana fikri, nakitsiz topluma dönüşmemizin çok önemli olduğu üzerine. Bunun nedenlerini açıklamış:
1. Nakit kullanımı gölge ekonomiye fayda sağlıyor. Nakitsiz alışverişlerimizde ise ekonomi kayıt altına alınıyor. Kayıtlı ekonomi ülkemizde taksicilerin ve şark kurnazı esnafın en büyük korkusu. Bu nedenle dönüşüm oldukça önemli.
2. Nakit güvenliğini sağlamak oldukça zor. Herhangi bir hırsızlık olayı karşısında cüzdanınız/para çantanız geri gelse de içindeki paraya veda etmiş oluyorsunuz.
3. Otomatik ödeme talimatları ile geç ödemelerin önüne kolayca geçilebilir.
4. Dijital ödeme sistemlerinin yapısı nedeniyle fiyatlandırma açısından daha avantajlıdır.
Nakitsiz toplumu öve öve bitiremeyen ve esnaf lokantalarını dahi şark kurnazı arasında saymakta hiçbir sorun görmeyen bu Wall Street’in dünyayı kurtarabileceğine yönelik yazı, önümüzde örnek almamız gereken ülke olarak, benim araştırmamın temeli olan İsveç’i göstermiş.
İsveç gerçekten de nakitsiz toplum olma yolundaki başı çeken ülke (Ülkeler arası istatistikler için the New York Times’da yayınlanan 14 Kasım tarihli şu makaleye bakabilirsiniz: İsveç’te para akışının toplam değerinin sadece yüzde 1’inde ve dükkânlarda yapılan tüm ödemelerin yüzde 20’sinde nakit para kullanılıyor. Birçok otobüste bozuk ve kâğıt para kullanımı birkaç yıl önce yasaklanmış. Öyle ki, fuarlarda ve festivallerde balon satanların da yanında kredi kartı taşıyorlar.
Araştırmalara göre tüm dünya önemli bir hızla nakitsiz topluma dönüşüyor. Bu her şeyin kayıt altında olması modası, aslında çok da eski bir şey değil. Kimlik numaralarımızla, kredi kartlarımızla başlayan bu eğilim, yaptığımız her türlü alışverişi kayıt altına alacak şekilde evriliyor. Ev köpeklerini ve kedilerini takip etmek için hayvanlara numaralı ve devlete kayıtlı mikroçipler taktırmak, Larry Alton’ın makalesine göre o kadar da garip gelmemişti kulağımıza. Fakat zamanla insanlar kaybolmasın diye çocuklarını etiketlemeye ve çiplemeye başladılar. Bunlara, Radyo Frekansı ile Tanımlama etiketleri deniliyor. Fakat tabii ki kayıt altına almak, sadece ev hayvanlarına ve çocuklara özgü bir şey olmaktan çıktı, her ânımızı, her dakikamızı peşimize hiç kimseyi takmadan takip edebilecekleri bir alana dönüştü. Truman Show mu demiştiniz? Kara göründü, evet, neredeyse Seaside Heaven’a varmak üzereyiz.
Özgürlüğümüzü devletlerle takas etmemiz için hükümetlerin öne sürdüğü savların büyük bir kısmı ulusal güvenlikle ilgilidir. Kişisel markalaşmanın da giderek yükseldiği bir dönemde, pad’lerin, phone’ların önüne I (BEN) konduğu bir yüzyılda artık sadece devletin güvenliği savının yeterli olmadığı açık. Kenneth Rogoff gibi birçok ekonomist de buradan dem vuruyor: Nakitsiz toplum daha az suç ve daha çok esneklik demek (Wall Street Journal’daki şu makaleye bakınız). Gerçekten öyle mi? Korsan hacker grupların Game of Thrones gibi dizileri ve dizileri çeken ekiplerin iç yazışmalarını HBO’dan çalıp zamanından önce halka açıklamakla tehdit eden Mr. Smith’lere ve tüm diğer online hack gruplarına ne demeli? (P24Blog’da Figen Albuga Çalıkuşu’nun yazısına bakınız.) Ama devlet ve kişisel güvenlik, üstüne bir de çevreci bir “ağaçları katletmeyeceğiz, para basmayacağız” pazarlaması nakitsiz toplum savunucuları için yeter de artar bile.
Elektroniğe karşı nakdi, ekolojiye karşı ağaç katlini savunuyor falan değilim. Yalnızca şuna dikkat çekmek istiyorum: İlerleme ve gelişme denilen şeyler özgürlüğümüzü her gün biraz daha kısıtlıyor olsa da, asıl mesele devletlerin giderek daha baskıcı ve kontrolcü olmasıyla ilgili büyük çapta bir ayaklanmayı engelleyen argüman hep aynı, hep güvenlikle ilgili. İnsan insanın kurdu mudur bilemem ama, bu fikir yüzyıllardır devletlerin yararına oldukça işe yarıyor gibi.
Ya da, belki de Ted Kaczynski, FBI’a gönderdiği Sanayi Toplumu ve Geleceği adlı manifesto kitabında çok da haksız değildi:
“Bir insan sırf yeterince özgür olduğunu SÖYLÜYOR diye, onun yeterince özgür olduğu sanılmamalı. Özgürlük kısmen insanların farkında olmadığı psikolojik kontrollerle sınırlanır; üstelik insanların özgürlükten ne anladıklarını oluşturan düşünceler, kişilerin kendi ihtiyaçlarından çok, toplumsal yasalar tarafından yönlendirilir.”
Ki, paralarımızın hiçbir zaman silinmeyecek veri tabanlarındaki elektronik kaydı, ve böylesi bir bilginin her gün ne yediğimiz içtiğimiz de dahil olmak üzere kapsayıcılığı, psikolojik bir kontrol değil.