Bundan sonrası…

1990 modeli 21. yüzyıl başkanlık sistemimiz, hepimize hayırlı olsun

SEZİN ÖNEY

30.06.2018

 
24 Haziran 2018 ikiz seçimleri, gerçekten de Türkiye siyasî tarihinin en tuhaf gecelerinden biri olarak tarihe geçti. Henüz açıklaması yok; Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ve hapisteki Selahattin Demirtaş dışındaki adaylar neredeydi?
 
Spekülasyon çok; bir gerçek varsa, her ne kriz durumu yaşanırsa yaşansın, bir şekilde yönetmeyi bilmek de bir liderlik sınavı ve özelliği.
 
Kim nasıl seçildi veya seçilemedi ötesinde; seçimlerin ortaya koyduğu tabloda enteresan “detaylar” var.
 
Meşhur o sözde olduğu gibi; “şeytan da detayda gizli” belki de.
 
Enteresanlıkların başını, Milliyetçi Hareket Partisi'nin tüm bu seçimlerin tetiklenmesindeki rolü ve sonucunda elde ettiği rol dikkat çekiyor.
 
MHP, tüm Türkiye genelinde oy kaybı yaşarken; sadece Güneydoğu ve Doğu'da oy kazanmış. Oy yüzdelerinin içi açılıp bakıldığında, “yüzde” bazında büyük değişim yok — ama 7 Haziran 2015 seçimlerine göre yok.
 
Bu bölgelerin toplamında da çok ilginç bir yüzdesel değişim var: 7 Haziran seçimlerine göre yaklaşık yüzde 1.
 
Diyeceksiniz, yüzde 1'den kime ne? Bu değişimin neresi “ilginç”?
 
Her şeyden önce, Akdeniz'den Karadeniz'e, Ege'den Marmara'ya; MHP oyunda, 1 Kasım'a göre bile ciddi kayıplar, neredeyse “yarılanma” durumu var.
 
7 Haziran'da MHP, yüzde 16,29 oy oranına sahipti. 1 Kasım'da, yüzde 11,9 oy aldı. Vekil sayısı, 80'den 40'a düştü.
 
24 Haziran 2018'de ise, MHP için şu tablo ortaya çıktı:
 
Marmara'da 7 Haziran'a göre 6 puan, 1 Kasım'a göre 10 puan oy kaybı.
 
Ege'de 7 Haziran'a göre 10 puanlık, 1 Kasım'a göre 5 puanlık oy kaybı.
 
İç Anadolu'da 7 Haziran'a göre 6 puanlık, 1 Kasım'da da gene aynı seviyeye demirleme.
 
Karadeniz'de 7 Haziran'a göre 6 puan, 1 Kasım'a göre 4 puanlık oy kaybı.
 
Akdeniz'de 7 Haziran'a göre 5 puan, 1 Kasım'a göre puan eksilme.
 
Tüm bu rakamsal değişikliklerin, MHP'nin kendi sahip olduğu oy oranında yaşandığına dikkat çekelim.
 
Gelelim oy koruma ve kazanç hanesine:
 
Doğu'da oylarını 7 Haziran'a göre koruma ve 1 Kasım'a göre 4 puan arttırma.
 
Güneydoğu'da 7 Haziran'a göre oyları yaklaşık 1 puan ve 1 Kasım'a göre 4 puan artış.
 
Neden sadece Güneydoğu ve Doğu'da, 7 Haziran'ı da 1 Kasım'ı da aşan düzeyde çıkış? Toplamda “minicik” olan bu artış, çok daha büyük şeylere işaret ediyor olabilir.
 
Başka bir konudan örnekleyelim:
 
2015'te, Credit Suisse'in yaptığı bir araştırmanın sonuçları, dünya genelindeki “varlığın”, küresel nüfusun yüzde 1'inin elinde olduğunu ortaya koymuştu.
 
Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra, Türkiye'nin “yüzde 1'lik” farkına dönelim. O yüzde 1'lik farkın geldiği ve MHP oylarının “tarihî zirveyi” gördüğü ve oylarını katladığı iller var.
 
Başlayalım:
 
Hakkâri, Şırnak, Mardin, Urfa…
 
Şırnak'ta  MHP oyları, 7 Haziran'a göre yaklaşık ikiye ve 1 Kasım'a göre 4'e katlanmış.
 
Mardin'de MHP oyları, 7 Haziran'a göre yaklaşık ikiye ve 1 Kasım'a göre 3'e katlanmış.
 
Hakkâri'de MHP oyları, 7 Haziran'a göre yaklaşık ikiye ve 1 Kasım'a göre 3'e katlanmış.
 
Urfa'da MHP oyları, 7 Haziran'a göre yaklaşık ikiye ve 1 Kasım'a göre 5'e katlanmış.
 
Bu dört kent sizlere ne hatırlatıyor bilemem, ama bana 1990'ları anımsatıyor.
 
Bu dört kentte, katlanarak yükselen bir oy artışı; “göklerden gelen bir mesaj” olarak da yorumlanabilir. 1990'larda bu noktalar, bambaşka bir hukuk ve iktidarın geçtiği yerler olmuşlardı.
 
Dahası da var: Adıyaman, MHP'nin oy artışında, Urfa'nın da önüne geçen “merkez üssü”.
 
MHP, Adıyaman'da 7 Haziran'da 12 bin ve 1 Kasım'da 9 bin gibi oy toplamış: Ve bu oran, şimdi 31 bine yaklaşmış.
 
Şimdiki sandık hâlleri de, Kürt sorununun ve başka içinde “güvenlik nüvesi bulunduran sorunların” asıl iktidar sahibi olmak isteyenlerce rehin alınması olarak yorumlanabilir.
 
Suriye'yi de içine alan Güneydoğu ve Doğu'daki hinterland'da, tüm Türkiye siyasetini, Kürt meselesi ve uzadığı Suriye-Irak meselesi üzerinden rehin alacak, Ankara'nın karanlık koridorlarındaki güç dengelerinden bahsediyor olabiliriz.
 
İster “retro” deyin, ister bit pazarına nur yağdı; 1990'ların tüm başrol oyuncularının siyaset sahnesine “muhteşem” dönüşü de, göründüğünün ötesinde güç dengelerine işaret ediyor olabilir.
 
1990'lar çok tuhaf ve enteresan yıllardı: siyasette, iktidara “ekonomi vs” gibi günlük hayat alanlarını etkileyen konular emanet edilirken; eğitimden dış politikaya ve tabii savunmaya hayatî konular, “devletin” elindeydi. “İçişleri” mevzubahis olunca da, türlü türlü güç çekişmeleri doğuyordu.
 
Ve tabii, Kürt meselesi de; tüm Türkiye'nin “cambaza” odaklanıp kaldığı ve türlü kanlı-karanlık işlerin döndüğü noktaydı. Şimdi, PKK ötesinde, nice nice radikalleşmiş güvenlik sorunlarımız ortaya çıkabilir kim bilir?
 
“Tek adam” derken, 1990'ların “çok adam ve çok kadın” — çok odağın çekişmesi olduğunu da unutmayalım…
 
1990 modeli 21. yüzyıl başkanlık sistemimiz, hepimize hayırlı olsun.
 
Alaatin Çakıcı'nın Karar'daki köşe yazarlarına açıkça tehditte bulunması ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, bir “kınama” listesi yayınlaması elbette yeni dönem için çok düşündürücü…
 
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ağzından, HDP'ye yönelik açık tehdit ve CHP'ye yönelik “şehit cenazeleri ayrımı-polemiği” de.
 
Zaten ne düşündürücü değil ki; ben şahsen, hep neden 180 küsur gazeteci tutuklu 24 Haziran 2018 seçimleri yaklaşıp ve gelip geçerken diye epey düşündüm.
 
Bugün yeni yeni düşüncelenen kafalara, Faust'un hikâyesini de anımsatmak isterim. Türkiye'de Wikipedia'ya doğrudan erişim olmasa da, bir biçimde internet üzerinden “hap gibi bilgiye” ulaşılabilir.
 
Tarih boyunca da, insan hikâyelerinin bu kadar aynı biçimde tekrarı gerçekten ironik.
 
Değişik olan; kendi “küçük dünyalarımızda”, tüm insanlar ve canlılar arasında ayırt etmeden ufak tefek adaletleri bulabilmemizin mucizesi. “Yüzde 1” muktedirler üzerinde muktedir olabiliyorsa; bizler, kendimizin tüm dış etkenlere rağmen yüzde yüzüne sahibiz.